HABER: CEYLAN SAĞLAM/ KAMERA: KEMAL SEVİNDİRİCİ
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi Gökhan Bulut, ‘sansür yasası’ ile ilgili “AKP iktidarı, siyasi iktidar ve siyasi iktidarla birlikte düşünen kimseler dışında kim varsa onların ürettiği her şey dezenformasyon olacak. Yasada da dezenformasyon tanımı yapılmıyor. Sadece enformasyon tanımı yapılıyor. Bu enformasyon tanımı da siyasi iktidarın ve devletin aygıtlarının, araçlarının, kurumlarının ürettiği bilgiler. Dolayısıyla burada temel olarak gazetecilik baskı altına alınmaya çalışılıyor” dedi. Ayrıca Bulut, “Bu yasada hizmet sağlayıcılarının engellenmesi ile birlikte topyekün tüm kullanıcılarının engellenmesi söz konusu. Kamusal tartışmalarının demokratik bir şekilde oluşması engelleniyor” değerlendirmesini yaptı.
Kamuoyunda “Sansür Yasası” olarak bilinen, internet medyası ve sosyal medya ile ilgili yeni yaptırımlar öngören “Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” bugün Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Söz konusu kanun, geçen hafta perşembe günü TBMM Genel Kurulu’nda AKP ve MHP’li milletvekillerinin oylarıyla kabul edilmişti.
Milletvekilleri, sivil toplum temsilcileri, akademisyenler ve gazeteciler tarafından tartışılan sansür yasasını, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi Gökhan Bulut ANKA Haber Ajansı için değerlendirdi.
“AKP İKTİDARI SİYASİ İKTİDARLA BİRLİKTE DÜŞÜNEN KİMSELER DIŞINDA KİM VARSA ONLARIN ÜRETTİĞİ HER ŞEY DEZENFORMASYON OLACAK”
Bulut, kamu vicdanını ilgilendiren olaylarda muhalif sosyal medya kullanıcılarının ürettiği her fikrin dezenformasyon sayılacağı uyarısını yaparak şöyle konuştu:
“Sansür yasası, AKP’nin toplum üzerindeki baskıların artık kristalize olduğu araç olarak kullanılıyor. Sansür yasasının birkaç tane temel özelliği var; birincisi, dezenformasyon önleyici bir yasal tedbir olduğu iddia ediliyor fakat kendisi bizatihi dezenformasyonun kaynağı haline gelecektir. AKP iktidarı, siyasi iktidar ve siyasi iktidarla birlikte düşünen kimseler dışında kim varsa onların ürettiği her şey dezenformasyon olacak. Yasada da dezenformasyon tanımı yapılmıyor. Sadece enformasyon tanımı yapılıyor. Bu enformasyon tanımı da siyasi iktidarın ve devletin aygıtlarının, araçlarının, kurumlarının ürettiği bilgiler. Dolayısıyla burada temel olarak gazetecilik baskı altına alınmaya çalışılıyor ki zaten siyasi iktidarı 20 yıllık bu konudaki performansı hatırlandığında bu yasa yeni bir dönemin yasası olarak da görülebilir.
“SİYASİ İKTİDAR AÇISINDAN KAÇAKLAR ÖNLENMEYE ÇALIŞILIYOR”
Seçim söz konusu olduğunda Türkiye açısından yeni dönem AKP bir baskı ortamını yasal zeminine de kavuşturmak istiyor, buna ihtiyacı yoktu aslında. Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) çeşitli maddeleri ile ya da diğer kanunlar ile cezaevlerine atılan gazetecilerin olduğunu biliyoruz, başka kanunlar ile ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ vb. suç istinatları ile pek çok vatandaşın, pek çok yurttaşın cezaevlerinde olduğunu biliyoruz ve bu davaların sayısının çok olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla aslında fiili durumda bir ‘sansür yasası’na ihtiyaç var mıydı sorusu ortaya çıkıyor. Sanıyorum siyasi iktidar açısından belli boşluklar vardı. Çünkü yerel medyanın belli bir kısmı, sosyal medya ve internet gazeteciliği alanı henüz düzenlenmediğinden buralardaki deyim yerindeyse siyasi iktidar açısından kaçaklar önlenmeye çalışılıyor.
“SOSYAL PAYLAŞIM, BLOG SİTELERİ ÇOK FAZLA TEKİL KULLANICILARININ ENGELLENEBİLECEĞİ YERLER DEĞİL”
Özellikle sosyal medya kullanıcıları açısından, tüm yurttaşlar açısından ne anlama geliyor bu yasa? Ürettiğiniz herhangi bir paylaşım, söylediğiniz herhangi bir söz eğer dezenformasyon kapsamına alınmak istenirse bunun karşısında kendinizi savunacağınız herhangi bir yasal dayanak yok. Her şey ama her şey muğlak dezenformasyon tanımı içine girebilir. Özellikle, 29. madde çok tartışıldı… Hapis cezası getiren madde, buna da ne kadar ihtiyaç vardı bilmiyorum ama dediğim gibi önümüz seçim süreci buradaki kaçakları önlemiş olmak istiyor olabilir. Tüm bilgi üretim, yorum, görüş mekanizması engelleniyor. Yurttaşlar açısından şöyle bir şey var. Özellikle sosyal paylaşım, mikro blog siteleri çok fazla tekil kullanıcılarının engellenebileceği yerler değil, çünkü burada milyonlarca kullanıcıdan ve onların pek çok katı paylaşımdan bahsediliyor. Dolayısıyla aslında bu yasada hizmet sağlayıcılarının engellenmesi ile birlikte topyekün tüm kullanıcılarının engellenmesi söz konusu. Genel kamusal tartışmalarının demokratik bir şekilde oluşması engelleniyor.
Bu yasayla suç isnadının her yere sirayet edebileceğini, her türlü görüşe yoruma bilgiye sirayet edebileceğini söylemek mümkün. Üniversiteler de bundan bağımsız değiller. Üniversitede ürettiğimiz akademik bir bilginin dahi devlet tarafından kabul edilmediği ya da başka türlü yorumlandığı bir durumda bilimsel araştırmaların sonuçları dahi dezenformasyona girebilir ve ucu hapis cezasıyla sonuçlanacak bir yol açılabilir.”
“OTOSANSÜRDEN ŞİKAYET, BİR SÜREDEN SONRA OTOSANSÜRÜN GAZETECİLİĞİN ASLİ UNSURU GELMİŞ OLMASINA DÖNÜŞEBİLİR”
Gazetecinin haber üretimi sürecine ilişkin Bulut, sansür kadar otosansürün de içselleştirildiğini belirterek şöyle dedi:
“Son araştırmalarda gazetecilerin sansüre uğramak dışında kendilerine otosansür uyguladıkları da açıkça görülüyor. Dolayısıyla internet alanında yani haber üretim sürecinin başta ekonomik olmak üzere çeşitli sebepler ile çok özgün haberlerin üretilmesine izin vermeyen bir yapıda olması bu yasa ile birleşince ortaya otosansürün mekanizma olarak gazeteciliğin içine yerleşeceği sonucunu çıkarmamız mümkün. Otosansürden şikayet artık bir süre sonra otosansürün gazeteciliğin asli unsuru gelmiş olmasına dönüşebilir. O nedenle artık gazetecilik, bir gazetecilik mücadelesine dönmüş olacak diye diye düşünüyorum.”
“SOSYAL MEDYA PLATFORMLARININ KULLANICI SAYISI ÇOKLUĞU BELKİ SOSYAL MEDYADA ÖRGÜTLENEREK OLUŞMUŞ BİR TEPKİ İLE ŞİRKETLERİ DE KISITLAYACAK OLABİLİR”
Dev sosyal medya platformlarının Türkiye pazarında sosyal medya kullanıcılarına ilişkin alacakları kararla ilgili Bulut, şunları söyledi:
“Servis sağlayıcıları ve şirketlerinin önünde birkaç tane seçenek var. Birincisi, devlet hatta bazı durumlarda kolluk kuvvetleri dahi bilgi istedikleri takdirde vermek zorundalar. ya bilgiyi verecekler ya vermeyip yaptırımlar ile karşılaşacaklar ama bu tabi ki iktisadi bir iş. Yani, servis sağlayıcılarının Türkiye’deki demokratik ortamın daha sağlıklı işleyebilmesi amacıyla bu bilgileri vermekten kaçınacağını zannetmiyorum. Bu iktisadi bir iş onlar açısından. Onun için devletle bu ilişkileri kuracaklardır ve bu bilgileri vereceklerdir. Sonuçta Türkiye onları için büyük bir pazar. Kullanıcı sayısından reklam pastasına kadar. Tam da bu nedenle burada şirketlerin yapabileceği ya da yapmayı tercih edeceği fazla seçenek olduğunu düşünmüyorum. ya kapanacaklar, bu pazardan yoksun kalacaklar ya da bilgileri verecekler. Burada temel tartışma aslında şirketler ile devletler arasında değil. Şirketler ve yurttaşlar arasında yaşanacak olabilir. Sosyal medya platformlarının kullanıcı sayısının çokluğu belki sosyal medyada örgütlenerek oluşmuş bir tepki ile şirketleri de kısıtlayacak olabilir.”
“DİJİTAL ORTAM DIŞINDA GELENEKSEL METOTLAR İLE SANSÜRLE MÜCADELENİN VE DOLAYISIYLA DA DAHA FİİLİ MÜCADELENİN ORTAYA ÇIKMASI GİBİ BİR ŞEY SÖZ KONUSU OLABİLİR”
Bulut, sansür yasasıyla sosyal medya kullanıcılarının düşüncelerini ifade etmek için geleneksel yöntem ya da dijital ortamda farklı yöntemlere başvurabileceğini ifade etti. Bulut, konuya ilişkin şöyle konuştu:
“Sosyal medya platformları söz konusu olduğunda, daha doğrusu dijital platformlar söz konusu olduğunda bu kaçış alanları ya da seçenekler çoğaltılabilir. Bunun örnekleri sadece dijital medyada ya da internet medyasında yok. Bizim kitle iletişim araçları dediğimiz dönemde de yani henüz internetin bulunmadığı dönemde de televizyon yayınlarına sızmalar, gazete baskılarına sızmalar gibi pek çok örnek var. Dijital olması nedeni ile ve dijital altyapıya belli oranlarda tüm kullanıcıların erişiyor olabilmesi nedeni ile bu tür alternatif arayışlar çıkacaktır muhakkak. Bunlar da bir direniş ve mücadele biçimleri halinde yaşanacak. Yeni platformlar ortaya çıkabilir, yeni teknolojik yöntemler ortaya çıkabilir ama yasa bunları da öngörmüş durumda. İsim vermeksizin sadece sağlayıcı diyerek bütün hepsini baştan öngörmüş ve engellemiş görünüyor. Burada ortaya çıkabilecek iki şey var: Bir, dijital ortam içerisinde farklılık yöntemleri aranması; iki, dijital ortam dışında geleneksel metotlar ile sansürle mücadelenin ve dolayısıyla da daha fiili mücadelenin ortaya çıkması gibi bir şey söz konusu olabilir.”